Her icat, her sanat eseri, her şarkı, her çözüm, her yenilik önce bir düşle başlar ve sonrabu düş, aklın analiz ve sentez gücüyle gerçeğe dönüşür.
Bir çok kişi, hayal etmeyi ulaşılması mümkün olmayan, bir istek gibi algılar.Oysa düşlemek, gerçekleşmesi imkânsız olanı“arzulamaktan”çok ama çok farklıdır.Dilemek sahip olmadığımız bir şeyi istemek ve gereklilikleriniasla yapmadan yan gelipyatarak sürekli yorgun ve halsizce onun gerçekleşmesini ummaktır.Düşlemekse insanın yapabileceklerinin farkında olması, bugünün şartlarından daha farklı birgeleceğe ulaşmak için plan yapıp konuyla ilgili inat etme gücüdür.Düşlemek engelleri yenmek için bir“hayal”kurup onun peşinden gitmeye hazırlanmaktır.Düşlemek var olanı koşulsuz kabullenmektense ona farklı bir açıdan bakıp yeniden tarifetmek demektir.Aslında İnsanlar neyi düşlerlerse o olurlar. Kimse düşlerinin ötesinde bir yere varamaz.Kimse düşlerinin ötesinde bir şeye sahip olmaz. Kimse hayallerinin dışında bir insan olamaz.Hayat da zaten kendisini kanıtlayan bir kehanet gibi biz ne hayal edersek, neyi düşlemecesaretini gösterirsek, onu yolumuza çıkarır.Düşlemek ciddi iştir…
Düşlemek hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek için inisiyatif alma işidir.
Cesur insanın işidir.
“Düş İşleri”zannedildiğinden daha ciddi bir iştir.
Ve hayallere yürümek için”İŞ BAŞI” yapmak gerekmektedir!
]]>Kaybetmek kötü bir eylem kabul ediyorum..
Çocukken oyunda , sevdiğini hayatta ,şifreni Facebook’ta kaybetmek kötü..
Tartışmasız ki kaybetmek rezil bi şey;
Kafaya darbe alınca hafızayı, içkiyi çok kaçırınca dengeyi kaybediyoruz.
Kaybetmekle ilgili tek olumlu şeyin kilo kaybı olması dışında başka iç açıcı bir hali de yok gibi.
Parayı kaybetmek, İşini ,aşını, rütbeni kaybetmekte kötü elbet…
Peki Google’a “TELAFİSİ OLMAYAN KAYIPLAR” diye yazsak bize ne yazar acaba?
Bilmiş ruhsuz Google’ın cevabı da bize yaşananlardan sonra kaç yazar acaba?
Yönünü, yolunu, amacını ,kendini, fikrini, ilmini, inancını ve vicdanını kaybetmişlerin
Sebep olduğu telafisiz kayıplar var…
Onların hırsları hedefleri ve fikirleri uğruna hayatlarını kaybedenler.
Evladını, eşini,anasını,babasını evini yurdunu UMUDUNU kaybedenler …
Özgürlüğünü, emeyini, parasını ,itibarını, mesleyini kaybedenler var!
Bunca haksız kayıptan sonra gelde sabret dimi?
Allah’ın sopası yoksa adaleti var elbet!
Sinsice PUSU kurup hedefe kitlenmiş kalabalığın adreslerine PUSULA gitmeyecekse şayet
Dökülen göz yaşı ,akan kan, haksız kelepçeler ,kime nasıl gittiği bilinmeyen paramız,
emeğimiz, kesilen ağacımız, biten ormanımız , susturulan sanatımız, köle edilmiş kalemimiz,
kurban edilen kadınımız, ötekileştirilmiş insanımız ne edecek?
Yönünü ,yolunu ,amacını ,kendini ,fikrini ,ilmini, inancını ve vicdanını kaybetmişlerin yaptıkları
merak etmeyin elbet bir gün sona erecek.
İşte o zaman emin olun ki,
Hepsi -Pusula nerede? diyecek.
“Yolunu bulmaya” çalışmaları sizi o sırada çok güldürecek
Zira hepsi “Yolunu bulmak” için yola çıkmış oldukları akla gelecek.
Ufak bir kahkaha kopacak
Sonra herkes işine bakacak.
Ama olanları hiç kimse ASLA UNUTMAYACAK…
]]>Hem “Saksı”dediğin nedir ki? Kovadan hallice altı delik bi şey işte!
Hmm , Altı delik olacak elbette, su sızdıracak fazla dolu kalmayacak, üstten girip alttan
itina ile çıkacak , çok yormayacak yorulmayacak.
“Saksıyı çalıştırsak” bile çok anlamı olmayacak!
Zaten anlayacağınız altı delik olan sey çok çalışsa kaç yazacak?
Hava alıyor birde, adı üstünde adı saksı bi kere ,ya topraktan ya plastikten gelme.
Dünyada bizden başka “saksısını çalıştırmak” zorunda kalmış bir başka toplum var mı
bilmiyorum ama aklımıza fikrimize artık bir bitki kabı muamelesi göstermemizi de
tuhaf bulmuyorum son tahlilde!
Geldiğimiz noktada, gösterilen hedefe hiç durmadan geri gideceğimize
yemin etmiş gibiyiz.
Beyinlerimiz bir saksı kıvamında olduğundan!
Olana ,bitene, gidene, yapılana, yapılmayana son derece sakin bakıyoruz ya
hastayım ben bize.
Bayılıyorum bizde ki bu sessiz sakinliğe, bayılıyorum bu tatlı rehavete , bayılıyorum
beynimizdeki bu harika bitki örtüsüne!
Brezilyalı bir arkadaşa saksıyı çalıştırmak deyimini çevirmeye kalksam nereden
başlamam gerek bilmiyorum ama “run the flowerpot” der konuyu kaparım belki de?
Oturup o düşünsün ne demek istediğimi bana ne!
Resmi nikah kıyılmadan imam nikahı kıyılamıyordu…
Şimdi serbest!
Çok düşünmeyin konunun üstünde
Saksı gibi durun sessizce…
Çocuk gelinler, cinayetler ,çok eşlilerden bize ne!
Biz saksıya ekeriz “kardelenleri” kuruyup giderler neticede
Saksıdan da bu kadar sağduyu olur görüldüğü üzere.
Hepimize kolay gele…
]]>Televizyonlar radyolar hatta kağıttan basılan gazetelerden bile Gürültülü sesler geliyor.
İnsanın sabrı taşıyor, sese duyarlılığı artıyor. Fenalık geliyor.
Seçim ciddi iş elbette,sözüm yok ama anlayacağınız bir çokları gibi Yüksek sesten
mağdurum son zamanlarda.
Birde yaşam boyu bizim en birincil Görevimiz “seçmek” ya… Seç seç bitmiyor..
Okul seç, eş seç ardından meslek seç ,elbise, şampuan seç, dişine macun, sırtına
hırka gönlüne dost seç yetmedi menüden yemek, gsm operatöründen paket seç…
SEÇkin bir duruşu var insanoğlunun anlayacağınız,seçip seçip saçıyor etrafa seçmenin
ince iş olduğunu da anlıyor zamanla.
Seçtikleriniz kaderinizi çiziyor acımasızca,.
En kötüsü Seçtiklerinizden kaytarmakta kolay iş değil;
Düşünsenize bayıla bayıla aldığınız kazak bile elinizde patlıyor faturası olmadığında.
Seçim yaklaşıyor işte , zaman dediğin bir çırpıda geçeceğinden olabildiğince Gürültülü
bağırıyorlar adaylar vaadlerini.
Bana seyyar satıcıları anımsatıyor halleri.
Saymakla bitmez bu saçma seçme haller elbet ama “istikbal seçtiğimizdir” diyip her türlü
sinir bozucu duruma katlanmalı diye düşünüyorum.
Her doğru “seçimin”insana olağan üstü dönüşlerini hesaplayınca en basit tercihten tutun da
en ciddisine kadar giden yolda avucumuzun içindeki hayat çizgisine zikzaklar atmak
yerine biraz daha ciddiye almalıyız durumu belki de?
Bu yüzden sakın “Seçmem”filan demeyin göreviniz neticede!
Kızlı erkekli gidin hatta seçmeye.
Kimi tuttuğunuz değil , kimi tutmadığınız önemli bu hal ve gidişte.
Özgürlüğünüzü , fikrinizi, bağınızı bahçenizi “vatan sana canım feda” diyip genç Yaşında
hiç uğruna öleni,çoluğumuzu Çocuğunuzu , paranızı pulunuzu ileriye dönük umudunuzu ,
yerinizi yurdunuzu düşünerek seçin .
Paralel hayal gücünden , zamanlaması manidar duruşlardan uzak durarak seçin!
Güzel düşünenlerin haksız yere özgürlüklerinden olmamaları için seçin!
Çoluk çocuk bakkala rahat gidebilsin diye seçin! Gezi Zekasının ince ayarı için seçin!
Meslek fıtratları için seçin! Bu toprakta “Öteki” diye bir şey olmadığını ispat etmek için seçin!
Yalandan, talandan uzak olmak için seçin!
Balkonda en güzel şeyin rakı balık olduğunu yeniden Hatırlamak için seçin.
Hiç bir rütbenin insan olmaktan daha üstün olmadığını anlatmak için.
Yani sözün özü;
Orhan Baba’nın da dediği gibi
Barış için insanlık için Seçsin bu tayfa!
ÖZGECAN! yüzünden…
Şarkıda ki anlamı yüzünden.
Korkunç haberi dinlerken de okurken de Özgecan’ın babasınının sözleri kalbime
saplanırken de içimde hep bu şarkı çalıyordu.
Leyla Bir Özge candır
Kara gözlü ceylandır
Doyulmaz hüsn-ü andır
Kanılmaz bir içim su…
Özgecan cana can katan demek! Özgecan cana yakın demek!
Cansız bedeninin son yolculuğunu izlerken bu geldi aklıma!
İroninin dibi bu!
Haksızlığın Allah’ı bu!
Kötü kalpli, boyalı, ağzı çöp kokan bilirkişlerin televizyondaki yorumlarını seyrederken
cümlelerdeki acımasız cinayeti gördüm ben .
İnsan dediğin varlık konuşurken de öldürür.
Gidenler gitti yok pahasına , geri getiremeyiz onları
Ama düşünmeliyiz derinden…
Kalabalık psiklojisi bu belki de !
Sanatın dondurulduğu ,kalemin sustuğu sansürlenmiş cümlelerin olduğu yerde başlıyor ölüm.
Anne babayı örnek alıyor çocuk
Hocayı dinliyor cemaat…
Demek ki dikkat etmek lazım Hocaya veya anne babaya ,toplumun rol model detaylarına…
Ağızdan çıkanlara, ağızdan kaçanlara
Sadeddin Kaynak’lı ve Vecdi Bingöl’lü bir veda yakışır bence bu yazıya..
Gülüm yaprağım soldu
Gönlüme hazân doldu
Bir ömür harâb oldu
Onu bilmiyor Leyla